En şuurlu olduğu varsayılan Türkiye gibi yerlerdeki müslümanlar önce kendi en basit problemlerini çözebilecek vicdan, akıl ve ruha sahip olunca...
İnsanlar: Namazlarına devam eder, camileri vakit namazlarında tek saf olmakta zorlanan bir durumdan çıkarınca... Sonra gelen cemaatin de zorluk yaşamadan camiye girebilmesi için ayakkabılarını ayakkabılığa kaldırma zahmetine katlanınca... Ayakkabı ile basılan yerlere çorapla basarak camiye girenleri ikaz edecek kimseler bulununca...
Cami Mimarları: Cumaları cemaat avluya taştığında, soğuk, yağmur, kar ve güneş altında kalmamak için herhangi bir çözümü dert edinince...
İmam, müezzin, kayyım: Maaş almanın dışında cemaatin sıkıntılarını da çözme gayretinde olunca...
Diyanet: Daha din konularına girmeden camilerin kullanımında asgari kolaylığı sağlamayı problem edince.... Buna cemaatin yağmur altında kalmaması da dahil, ayakkabıların çalınmaması da dahil, kadınların rahat bir şekilde camide yer alabilmesi de dahil. O zaman 6 bakanlığın bütçesini aşan 130 milyar liralık bütçesiyle belki dini de doğru şekilde öğretmeyi başarabilir. Lüks araç konforundan çok cemaatin rahatı önemli olursa belki vahşet seviyesine ulaşan asayiş olayları, beytülmalin yağmalanması sonucunu veren kamu işlerinin yaptırılmasında gereken özenin gösterilmesi gibi konulara da sıra gelebilir. Ahlak olmadan din olabilir mi?
Cemaat: Sonra gelen insanların sıkıntıda olup olmadığını umursamadan geniş geniş oturmazsa...
Yani en basit seviyede, kendi mahallesindeki camiyi düzeltemeyen dünyayı da düzeltemez.