Olayın iki büyük yönü var:
1) Rol modellerin iş bitirme usulü uygulanırken ahlak ve hukuk gibi önemsiz ayrıntılar dikkate alınmamış: Türkevinin açılışının Cumhurbaşkanının ziyaretine yetiştirilebilmesi için gereken belediye izninin alınması gayesiyle giderilmesi gereken pürüzler varmış. Bu pürüzler nasıl giderildi? Bir ülkenin kurumsal yapısı nasılsa problem çözme usulü de ona uygundur.
Ön Bilgi: Yolsuzluk Algısı Endeksi, 1995 yılından bu yana Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından her yıl yayımlanan bir rapor. Raporda konunun uzmanlarının görüşleri ve kamuoyu araştırmaları sonucunda ülkelerdeki yolsuzluk algısı tespit edilir ve ülkelere 100 (temiz) ile 0 (yüksek derecede yolsuz) arasında bir puan verilir.
Yolsuzluk algı endeksinde Türkiye’nin 2013’te sırası 53 iken, 2014’te 64, 2015’te 66, 2016’da 75, 2017’de 81, 2018’de 78, 2019’da 91, 2020’de 86, 2021’de 96. sıraya düşmüş. OECD ülkeleri arasında yolsuzlukta sondan birinci sırada olan Türkiye 2022’de 101, 2023’te 115. sıraya kadar çöktü. https://www.transparency.org/en/cpi/2023
Uzun yıllar boyunca ne yolsuzluğu ne de yolsuzluk algısını, ne yönetiminin ne de halkının problem ettiği bir ülkenin meselelerini nasıl çözmesi beklenir? Yurtta rüşvet dünyada rüşvet sloganı buradan geliyor. Biz alarak ve vererek hukuki engelleri aşıyorsak herhalde herkes böyledir varsayımı dünyaya rezil kepaze olmayı getirmiş. 170 yıldır New York Belediyesinde böyle bir durum yaşanmamış. Kamu veya halkın hakkının yenmesini son derece doğal kabul etmek, hırsızlığı son derece normal kabul etmenin sonucu... Bok içinde yaşamayı içselleştirmiş kişi herkesi kanalizasyonda yaşıyor sanır. Yasalara aykırı şekilde halkın hakkının yenmesi sadece bir hukuksuzluk değil aynı zamanda o halkın toplamda fakirleşme sürecinin en büyük faktörüdür. Bilgilerin gizlenmesi, şeffaflığa ve denetime şiddetli muhalefet, karşı çıkma potansiyeli olanların rüşvet, tehdit ve şantajla susturulması birilerinin zenginliğini kat kat artırırken bir noktada halka dağıtılacak sus payı da tükenince rezaletin faturası da açığa çıkar.
2) Peki Belediye neden karşı çıkmış. Çünkü itfaiye teşkilatı onay vermemiş. Yangına karşı güvenliği yeterli değilmiş. Aslında bu noktada iki taraflıdır. a) Rüşvet almayı gelenekselleştirmiş bir kamu otoritesi için aslında herşey kurallara uygun da olsa "gözünün üstünde kaşın var" bahanesi ile bazı masraflar için ödeme talebine alışmış bir kültürden gelinebilir. Çünkü kendisi de benzer gayelere sahip en üst düzey kamu otoritesi de bu pislikleri temizleme sistemlerini oluşturmamış veya varsa da felç etmiş durumdadır. b) Gerçekten de yeterli güvenlik önlemleri alınmamış olabilir. Olsun bizim için o da sorun değil. Onbinlerce insanın öldüğü deprem felaketi dahil tek bir kamu görevlisi değil ceza almak yargılanmadı bile.... Siyasi sorumlular için kurtuluş reçetesi hazırdır: Ölümler, facialr, korkunç zararlar fıtrattır, kaderdir, takdiri ilahidir, "Allah verdi, Allah aldı"dır. Ölenlerin ailelerine üç-beş kuruş sus payı vermek, facia öncesi gereken tedbirleri almaktan kat kat ucuza gelir. Kaldı ki ölen sen olmadıkça sana ne ki, tohumuna para mı verdin?
Demokratik toplumlarda çözüm, halkın bu bakış açısına sahip yöneticileri cezalandıracak olgunluğa ulaşmasıdır. Medya, siyasi partiler, sendikalar ve diğer bütün özel kurumlar, kamu otoritesinin ahlaki değerlere uymasını sağlayacak hukuki altyapıyı kurmaya ve kurduğu bu altyapıya uymaya zorlaması başlangıç olabilir.