İktisat - Ekonomi kategorisinde tarafından
Ocak 2024 enflasyonu %5'in üzerinde geldi. Zimbabve, Sudan, Güney Sudan, Arjantin, Venezüelladan sonra dünya 6.sı bir ülke... Kabile devletleri ve ağır yaptırımlara maruz kalmış ülkelerle aynı sınıftayız.

Kamu ve özel sektörde 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarında muayene katılım paylarına %200 ile 540 arasında değişen oranlarda zam yapıldı.

Vergilerin arttığı, hükümetçe belirlenen fiyatların roket gibi yükseldiği, enflasyonun kanatlandığı ülkede kriz vardır ve sabit gelirliler ezilmektedir.

Belli ki krize çare bulunamıyor. Hem de doların bastırılmasına, maaş ve ücret zamlarının düşük tutulmasına rağmen...

Herkes bir akıl versin...

Cevabınız

Görüntülenecek adınız (isteğe bağlı):
Gizlilik: E-posta adresiniz yalnızca bu bildirimlerin gönderilmesi için kullanılacak.

6 Cevaplar

tarafından
Herkes çaldığı şeyi çaldığı yere bıraksın, kriz biter.
tarafından
Bir noktadan sonra artık çözüm beklentisi kalmıyor.

Kapıdışarı çıkamayacak duruma gelen insanların tek beklentisi kendilerine bu sıkıntıları yaşatan haramzadelerin analarından emdiği sütü burunlarından getirecek bir yiğidin çıkması...
tarafından

Toffler’ın (1992) ifade ettiği üçüncü dalga kavramı, sermaye ve mülkiyet ilişkisi bağlamında toplumsal gelişimi anlatır. Birinci dalgada ana ölçüt toprak sahipliği iken ikinci dalgada toprak zenginliğinin yerini sanayi/makineleşme almıştır. Üçüncü dalgada ise servetin ana kaynağı -bilgi toplumunda olduğu gibi- bilgiye; fikre; girişimciliğe yönelmektedir.

Uygulanan ekonomik politikalar bilgiye; fikre; girişimciliğe yönelenleri vergi ile boğarken, ağır üretim maliyetleri ile sanayleşmeyi imkansız kılarken sadece arsa, toprak, konut yatırımlarının değerinin arttığı ve sahibini korkunç bir enflasyon soygunundan kurtarabildiği bir çağı yaşatıyor. Emeğin sömürülmesinin ve şehir rantlarının yağmalanmasının kutsandığı bir dönem... 

Toplum aslında çağın gereği olarak üçüncü dalgayı yaşaması gerekirken yöneticilerin basiretsizliği ile birinci dalgaya geri dönmüştür. Okumanın para etmediği, mülk sahibi olanın hayatını yaşayabildiği bir çağa sebep olabilmek için ancak okumamış veya okumanın değerini takdir edememiş bir kafa yapısında olmak gerek... ve bu kimseleri başa getirecek bir toplum olmak gerek...

tarafından
İktdarın seçimle değişitiği bir ülkede ekonomik kriz ancak iktdarın oy verenlere ihaneti ile mümkün olabilir.

Geçen gün penceremdeki saksının toprağını aşıran bir kumru ile karşılaştım. "Ya, madem ben yokken gelip topraklarımı alıp gidiyorsun, bari biraz gübre bırak da ödeşmiş olalım" dedim.

Lisanı haliyle sanki şunu söyledi: "Şehirde toprak bulamadığım için bu hırsızlığı yapmış olabilirim. Ama yediği çanağa sıçacak kadar aşağılık ve şerefsiz bir siyasetçi de değilim."
tarafından
11 Ocak 2017’de 34. Muhtarlar Toplantısı'nda “Elinde silahı, bombası olan teröristle doları, avrosu, faizi olan terörist arasında amaç bakımından hiçbir fark yoktur. Amaç, Türkiye'ye diz çöktürmek. Bunun için döviz kurunu bir silah gibi kullanıyorlar. Milletimiz, döviz almak yerine satarak, 15 Temmuz'un ertesi günü başlatılan ilk dalga saldırının önünü kesmişti. Bunun devamını ben milletimden rica ediyorum. Bugün aynı tutumu sürdürmeliyiz.” denildikten sonra hiçbir döviz teröristinin hayalin bile kurmayacağı şekilde, o tarihte 3,77 lira olan doları 38 liraya getirmek… Destek olmak üzere dolarını satanlara eşi benzer görülmemiş bir kazık atmak… 4 Eylül 2019’da “Benim faize alerjim var. Politika faizi daha da düşecek” denilip sonunda bütçeden rekor faiz ödemeleri yapmak… 2006-2017 arasında 46-56 milyar lira olan yıllık faz ödemelerini 2024’te 1270 milyar liraya, 2025’te 1950 milyar liraya çıkarmak… 2017’de vergi gelirlerinin %10,6’sını faize harcarken 2024’te %17,4’e çıkarmak… Sadece 2018-2024 yılları arasındaki yedi yılda bütçeden FAİZE harcanan para 2 trilyon 744 milyar liradır. Bu tutar aynı dönemde yatırıma giden paradan 589 milyar lira daha fazladır.

Ev almak üzere parasını en risksiz sanılan banka mevduatında tutanları emlak fiyatlarını bile isteye patlatıp evin kapısını dahi alamaz hale getirmek…. Madalyalık bir ekonomist olmak gerek… Bilmemek, danışmamak, uyarıları dikkate almamak suretiyle bir yöneticinin yapmaması gereken her şeyi tamamen yapmış olmanın hiçbir önemi yok… Halk memnun olduktan sonra… Halk memnun değil mi? Emekli, asgari ücretli ve her türlü dar gelirlinin destek vermediği bir iktidar devam edemezdi ki… Madem devam ediyor; halk mutludur. Gulyabanilerle savaşan bey çocuklarını desteklediği hayaline inandırıldığından mı, kendisini cennete götürecek şekilde dine hizmet ettiği hipnozundan çıkamadığından mı, iktidardan çok daha büyük bir karikatür olan muhalefetle karşı karşıya kaldığından mı? Fark etmez…
tarafından
Çeyrek asır önce ihracatımız toplam ihracatın içinde %2,5-3'tü aradan geçmiş 23 yıl hala aynı oranda Türkiye düşük ve orta teknoloji ürünleri yani ucuz emeğe dayalı bir sanayi ekonomik altyapıya sahip bir ülke… 87 üniversite 207’ye çıkardık diye böbürlenmek yerine, üniversitenin beton binalardan değil üretilen bilimden oluştuğunu anlayabilmek, ben geldiğimde dünyanın en iyi 100 ve en iyi 500 üniversitesinde olan üniversite sayısını artırdım diyebilmek başarıyı gösterirdi.

Teknolojide yoksun, bilimde yoksun temel hak ve hürriyetlerde yoksun, demokraside yoksun, insanına kırmızı eti dünyanın 3 katı fiyatına, beyaz eti 1,5 katı fiyatına, dünyadaki gıda enflasyonunda ilk beştesin. Dünyanın en yüksek faiz veren ülkesisin. Bunlar ortadayken bir hükümet nasıl başarılı olur ve 23 yıl nasıl kalır niye kaldı? kutuplaşmayla kaldı konsolidasyonla kaldı, hayat tarzıyla kaldı, dindar olan dindar olmayanla kaldı. Bunu bir anlayabilsek bizim seçmenimizin rasyonel çizgiye gelebilmesinin yolu subjektif algılarından kimliklerden ideolojik takıntılardan aidiyetlerden kurtulup rasyonel düşünmesine bağlı… Ona izin vermez sömürü düzeni.  Seni kendi haline bırakmaz seni Alevi Sünni diye sağcı solcu diye ilerici gerici diye dindar dindar olmayan diye ateist diye bilmem LBGT diye bölecek parçalayacak ki konsolidasyon sağlasın...
tarafından
Kurumsal yaının çöküşü, şeffaflığın, hesap verebilirliğin olmadığı yapıda kriz sadece ekonomik olmaz, ekonomik krize de yol açan çoklu kriz yaşanır. Emeklinin asgari ücretlinin fitrelik olması sadece ekonomik krizin sonucu değil... Ekonomi poiltikası yok, sosyal politika yok, makro finansal istikrar hepsi hikaye...

Yatırım teşvik belgeleri neden artık resmi gazetede yayımlanmaz. Enflasyon, işsizlik, ekonomik büyüme, merkez bankasının döviz satışları, salgındaki kayıp sayıları.... Bilinmesi istenmediği için mi? Veriler, bilgiler neden halktan saklanır, karartılır? Korkulan ne? Karanlıkta yürümesi istenen işler çoksa... Veri diye yalanlar açıklanırsa... Yaptığın iş doğruysa utanmana gerek yok... Foya ortaya çıkacaksa başka...

Akıllara durgunluk verecek yanlışlar zinciri...

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1962 öncesinde yazdığı bir yazı “Hükümet ekip işidir. Sakıt idare korkunun ve suçun birbirine kenetlendiği bir intifa çetesiydi. Çete kanunlarıyla yaşadılar ve hüküm sürdüler. Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı. Cemiyetin ve rejimin hakiki mesnedi olan bütün bir orta sınıfı ezdiler, adeta ortadan kaldırdılar. Cemiyetin geleceği olan ve asıl hayatını tanzim eden aydına ise ne orduda ne sivil hayatta tahammülleri vardı. Cemiyetimizin bazı tabakalarında tarihimizin kötü bir mirası olarak devam eden bir gecikmeyi durmadan istismar ettiler. Öyle ki sevgiyi tarih boyunca şiar edinmiş milletimiz neredeyse bu kundakçıların yüzünden birbirine kin ve gayzın parmaklıkları arasından diş gıcırdatacak hale gelmişti.”
...